Yok olma sınırındaki kayıp türler…

Editörden
-
Aa
+
a
a
a

Utku Perktaş, 100 yılı aşkın bir süredir kayıp statüsünde bulunan yengeç (Afzelius yengeci) ve güvercin (Kara enseli gura güvercini) türleri üzerine yazdı.

Neslinin tükendiğine inanılan kayıp türlerin izini sürmek asla kolay değil ve bu eylem kimi zaman samanlıkta iğne aramak gibi bir şey. Biyoçeşitlilik krizini yaşadığımız bu dönemde ya da altıncı yok oluş çağı olarak isimlendirilen Antroposen yani İnsan Çağı’nda yeni kayıp türlerin yeniden keşfedilmesi bilim camiasında büyük heyecan yaratıyor. Bugün her bir türün yaşam kütüphanesi olarak isimlendirilen biyoçeşitlilik için eşsiz bir bileşen olduğunu düşünürsek, heyecan duymak çok haklı bir eylem.

Tek bir ipucu, 225 yıldır görülmemiş bir yengecin yeniden keşfedilmesine nasıl yol açtı?

Pierre Mvogo Ndongo 2021 yılının Ocak ayında karada yaşayan yengeçlerin “kayıp” türlerini aramak için Sierra Leone’ye gittiğinde, samanlıkta iğne arama hissi kendini şiddetli bir şekilde göstermişti, sebebi de “samanlık” olarak kabul edilen coğrafyanın büyüklüğüydü. En son 1796’da görülen türlerden biri olan Afzelius yengeci (Afrithelphusa afzelii) için tek ipucu, bir örneğin üzerinde “Sierra Leone” yazan etiket olmuştu. Yaklaşık iki asırdan beri kayıp bir tür aranıyordu. Bugüne kadar hiçbir bilimsel kayıt listesine girmediğine göre büyük ihtimalle yok olmuş olmalıydı. Bu tür yengeçler yağmur ormanlarında, genellikle kalıcı su kaynaklarından uzakta benzersiz bir Afrotropikal aileye ait, son derece renkli türlerdi. Bu türler ağaçlara tırmanabiliyorlar, kaya yarıklarında yaşayabiliyorlar, bataklıkları kazabiliyorlar ya da orman zemininde oyuklar açabiliyorlardı. Afrika’da bilinen beş türü Sierra Leone, Gine ve Liberya’da yaşıyor.

Afrithelphusa afzelii tamı tamına 225 yıldır görülmemişti ve kelimenin tam anlamıyla nerede aranacağına dair tek bilgi, “Sierra Leone” olarak numune etiketindeki coğrafi yer bilgisiydi. Gerçekten de çok spesifik olmayan bir yer zira bu bilgi büyük bir coğrafyayı tanımlıyordu. Araştırmacılar Freetown’a yürüme mesafesinde toplanmış olması gerektiği sonucuna vardılar ve o civardaki ormanda araştırmalarına başladılar. Fakat bu yine de çok belirsiz bir arama adımıydı. Araştırma ekibi yerel halka yardım edebilecek biriyle karşılaşana kadar nehirlerden ve derelerden uzakta, karada yaşayan herhangi bir yengeç görüp görmediklerini sordu. Aldıkları cevaplardan birine göre oldukça şanslılardı: Rastladıkları bir kişi araştırma ekibini ormanın kenarındaki çiftliğine götürdü ve burada, yoğun aramalardan sonra tür yeniden keşfedildi.

Yeniden keşfedilen Afzelius yengecinin yanı sıra iki yeni tatlı su yengeci türü de bulundu. Ancak yengeçlerin yaşam alanları tarım ve yakacak odun için ormanların yok edilmesiyle tehdit ediliyor. Ormansızlaşma biyoçeşitlilik krizini tetikleyen en önemli faktörlerden birisi. Bu yengeç türünün de popülasyon büyüklüğü çok azalmış olmalı ki, 225 yıldır hiç bir tür listesine girememiş, kayıp statüde kalmış.

“Kayıp” güvercin 100 yıl sonra bulundu.

Benzer bir durum çok yakın bir zamanda kayıp bir kuş türü için de yaşandı. Kara enseli gura güvercini, 140 yıl sonra Papua Yeni Gine’de görüntülendi. Dile kolay 100 yılı geçkin süredir kendisinden haber alınamayan bu tür, yok olan kuş türleri arasındaydı. Gelgelelim, bir aylık aramanın ardından Eylül ayında alanda bulunan gözlem ekibi, türün Papua Yeni Gine açıklarındaki küçük bir adanın orman derinliklerindeki görüntülerini yakaladı.

Kara enseli gura güvercini (Otidiphaps insularis)

BBC’nin haberine göre, keşif gezisinin liderlerinden John Mittermeier, bunun “tek boynuzlu at bulmak” gibi hissettirdiğini söylemiş. Araştırmacılar, keşfin türün yok olmasını önlemeye yardımcı olacağını umuyor. Zira biyoçeşitlilik krizini yakından hissettiğimiz bir dönemdeyiz. Evrimsel tarihin zorlu yollarından geçerek bugünlere ulaşan türlerin insan etkisiyle kaybolması Dünya biyoçeşitliliği için çok önemli bir maliyet. Bu nedenle, böyle keşifler biz ornitologları ve özellikle de biyoçeşitlilikle ilgilenen bilimcileri çok heyecanlandırıyor.

Ekip üyeleri daha önce zeminde yaşayan bu büyük cüsseli güvercini bulmaya çalışmıştı. Ekip üyelerinden birkaç kişi, 2019 yılında türün tek yaşam alanı olan Fergusson Adası’nı aradı ancak kuşa dair herhangi bir iz bulamadı. Ekip 2022 yılında seferi adanın en yüksek zirvesi olan Kilkerran Dağı’nın Batı yamacındaki köylere ulaşana kadar genişletti. Koruma biyoloğu ve keşif ekibinin liderlerinden Jason Gregg, “[Orada] Kara enseli gura güvercinini görmüş ve duymuş olan avcılarla buluşmaya başladık” dedi. Özellikle yerelden bir kişi umut verici bir ipucu sunmuş. Bu kişi sarp sırtlar ve vadilerin olduğu bir bölgede sülün güvercinini birkaç kez gördüğünü ve kuşun kendine özgü ötüşünü de duyduğunu anlatmış. Araştırmacılar bölgeye kamera tuzakları kurdular ve sonunda, ekibin adayı terk etmesinden birkaç gün önce kuşu yakaladılar. Cornell Üniversitesi araştırmacılarından Jordan Boersma, “Fotoğraflar arasında gezinirken, kameramızın hemen yanından geçen bu kuşun fotoğrafı beni hayrete düşürdü” dedi. Yakaladıkları görüntüler, uzun süredir kayıp olan kuşun Charles Darwin’in de vefat ettiği yıl olan 1882’den beri bilim adamları tarafından ilk kez belgelenen örneği.

Bu tür keşifler biz ornitologlar, biyocoğrafyacılar ve aynı zamanda koruma biyologları için hep hayal ettiğimiz anlar. Bu tür hakkında çok az şey biliniyor. Dile kolay, neredeyse 150 yıldır ortalarda olmayan bir tür. Araştırmacılar türün popülasyon büyüklüğünün çok düşük sayılarla temsil edildiğini düşünüyorlar. Ancak ekip, topladıkları bilgilerin kalan kuşları korumaya yardımcı olmak için kullanılabileceğini umuyor. Ve bu tür, iki asır sonra bulunan Afrika yengeç türünde olduğu gibi, ormansızlaşma ve tarımsal faaliyetler sonucu habitat bozulması nedeniyle tehdit altında. Popülasyon büyüklüğünün ağaç kesimi nedeniyle düştüğü belirtiliyor. Orman kaybı bu türü tehdit ediyor. Ve kaçacak yerleri yok.

Günümüzün en önemli doğal yaşam tehditlerinden biri artan insan nüfusuna bağlı olarak ormanların kaybedilmesi. Bunu da yazının sonunda bir kez daha not düşeyim, çünkü bu türlerin böyle bir tehditle mücadele edecek güçleri yok ve kaybettiğimiz her tür 3.8 milyarlık Dünya mirasına sahip biyoçeşitliliğe geri dönüşü olmayan bir zarar veriyor.